okuyazciz

Kan ve Kahve

Tugay ÖzdemirYazan:Tugay Özdemir


Kan ve Kahve -Yazan:Tugay ÖzdemirKan ve Kahve -Yazan:Tugay Özdemir

Kan ve Kahve
Rüzgâr tüm soğukluğuyla vücudumu kaplıyordu. Karanlık sokaklarda hiçbir canlı yaşamı yoktu. Eğer küçük bir çocuk olsam tüm gücümle ağlarım diye düşündüm. Yinede buna rağmen ıssız sokakta sakince yürüyordum. Gece tüm benliğiyle şehre çökmüştü. Böyle tam bir saat boyunca girintili çıkıntılı sokaklarda gezdim. Yorulmuyordum. Korkmuyordum. Herkesin korktuğu karanlık benim kendimi güven içimde hissetmemi sağlıyordu. Böyle bir anı bir daha bulamazdım. Saatin kaç olduğundan hiç haberim yoktu. Biraz daha gezdikten sonra tanın ağarmaya başladığını hissettim. Ölü toprağın yeniden canlanması… Güneş ışınlarının doğaya can verişi… Karanlığın yenik düşüşü… Birkaç kuş sesi duydum… İlerdeki bir fırından taze ekmek kokuları yayılıyordu. Fırına gittim kahvaltı için taze poğaçalardan aldım. Bacaklarımın ağrıdığını yeni yeni hissediyordum. Geldiğim yolu takip ettim. Fazla uzaklaşmamıştım. O anda sadece mahallenin sessiz sokaklarını rahatsız eden bir parazittim. Saat 5 sularındaydı. Eve geldiğimde kendimi hemen yatağa atmıştım.
Küçük ölüm kısa sürmüştü.
Saat 8.
Kapıdan yerel gazetemi almıştım. Hafta sonu gazetesi. Önemli bir haber yoktur diye mutfaktaki masanın üstüne koydum. Sabah fırından aldığım poğaçaları çıkardım ve kahvaltımı yapmaya başladım. Yaklaşık 10 yıldır yalnız kahvaltı yapardım. Ondan öncesi okul yıllarımda yurtta arkadaşlarımla birlikteydim. Üniversiteyi bitirdikten sonra çevremde kimse kalmamıştı. Ara sıra bu hayat sıkıcı gelse de genelde halimden gayet memnundum. Kahvaltımı bitirdim. Masamı toplarken gözüm birden gazeteye takıldı. Katlanmış bölümünde “Ölümün..” yazısı dikkatimi çekti.Gazeteyi elime aldım.Tekrar sandalyeye oturdum.Gazeteyi okumaya başladım.
“Ölümün Böylesi
18 yaşında bir genç Ürgüp’te, sokak ortasında kanlar içinde bulundu. Cesedi bulan F.A Cuma sabahı saat 9 sularında genci bulduğunu söyledi. Cesedin sağ ve sol kolunda şırınga izlerine rastlanıldı. Polis ölümü araştırmaya devam ediyor.”

Haber kısa özet olarak geçilmişti. Fakat okumak bile tüylerimi diken diken yapmaya yetmişti. Sebepsiz yere ölen genç. Fakat şırınga izlerinden bahsetmişti belki uyuşturucudan ölen serserilerden biriydi. Fakat nerden temin etmiş olabilirdi.


21 Ağustos 2006
Ağustos ayı olmasına rağmen gayet serin bir yaz günüydü. Ürgüp yolunda ilerliyordum. Devasa peribacaları bu küçük kenti koruyan dev askerleri andırıyordu. İçimde neden siz bir heyecan ve sıkıntı vardı. Bulaşmayacağım bir işe burnumu sokuyordum adeta. Meslek hayatıma atıldığım günden beridir yanımdan ayırmadığım Jemicron fotoğraf makinemi almıştım. Ürgüp’e vardığımda birkaç kişiye cinayet mahallini sorduğumda yerini kolayca buldum. Ürgüp terminaline yakın bir yerdeydi. Gitgide kalp atışım hızlanıyordu. Polisler cinayetin işlendiği bölgeyi koruma altına almışlardı. Birkaç görevliye sorular yönelttim. Aralarından uzun boylu olanı yavaş yavaş yanıma geldi:
-Sizi bir yerden hatırlar gibiyim. İsminiz?
- Baran Koray. 3.Sayfa Gazetesi’nden.
-Evet, birkaç yazınızı okumuştum. Aslında doğruyu isterseniz gelebileceğiniz tahmin etmiştim.
- Evet. Bir bilgi alabilecek miyim? , diyerek tebessümle adamın ince, beyaz yüzüne baktım.. Adam benim tebessümlü bakışıma karşılık gözlerimin içine bakarak:
-Ben Polis Şefi Mahir Kaçkın. Şöyle buyurun, dedi. Adamı takip ettim. On- on beş metre ileri gittiğimizde olay yerine varmıştık.
-Ceset şurada bulundu. Haberlerde de belki okuma imkânınız olmuştur. Şırınga izleri… Evet şırınga izleri vardı cesette, diye devam etti. Evet, biliyorum dercesine başımı salladım. Adam yüzüme bakarak devam etti:
-Sanırım biyolojik bilgiye sahip olması gerek bunu yapması için, çünkü adli tıp raporuna göre asitle yapıldığı tahmin ediliyor. Haberi okurken bir ayrıntı dikkatinizi çekmiştir. Yoksa çekmedi mi? , diyerek tekrar parlayan gözlerini gözlerimi fethedercesine bana dikti. Gözlerimi kaçırarak:
-Asit. Asitten bahsedilmemişti haberde.
-Evet, habercilere her şeyi söylemek gerekmez değil mi?
-Evet, ama dediğiniz ayrıntı nedir?
-Kanlar. Hatırladınız mı? Fakat burada hiç kan yoktu. Şaşkınlıkla: Hiç mi? , diye sordum. Polis Şefi tek kelime söyledi:
-Hiç.


II

Olanlar kafamı karıştırmıştı. Masamın üstünde duran kahveden bir yudum aldım. Üşüyordum. Bu ancak korktuğum bir durumda olurdu. Fakat içimde ne en ufak bir şüphe nede bir korku belirtisi mevcuttu. Ve telefon kulakları yırtan bir çığırtkan kuşu gibi çaldı:
-Oğlum.
-Anne. Bir şey mi oldu?
-Hayır, merak etme bir şey yok. Seni merak ettim nasılsın.
-Hım.. İyi..
-Kısa cevap vermelerin beni öldürecek.
-Hayırdır. Sık sık aramazdın.
-Evet. Gazeteden haberi okudum. Sen biliyor musun? Nevşehir’de ölen çocuk hakkında. Gazete için araştırma yapacağını düşündüm. Bu işlerle ilgilisin biliyorum. Bu yüzden merak ettim. Lütfen bunu araştırma.
-Artık çok geç.
-Biliyordum. Daha erken aramalıydım.
-Merak etme anne, diye uzattım. Sanki suçu ben işledim gibi davranıyorsun. Merak etme küçük oğlun Baran’a bir şeycikler olmayacak, diyerek gönlünü ferahlatmaya çalıştım. Annemde olsa konuşma artık sıkıcı olmuştu. Bir ara yanına uğrayacağıma söz vererek telefonu kapattım. Zaten bunu duyunca çocuğun ölümünü unutmuştu. Kahveden bir yudum daha aldım. Bir şey aklıma yeni gelmişti. Çocuğun ismi. Neden bunu polise sormamıştım. Polisten herhangi ulaşabileceğim bir numarada almamıştım. Cinayet hakkındaki bilgiler beni aptallaştırmıştı emindim. Odama baktım gayet karanlık görünüyordu. Bunun sebebi ışıksızlık değildi elbette. Geçen sene siyaha boyattığım duvarlar. Annemin karşı çıkmasına rağmen kendi evimde özgür davranmamı söyleyerek kömür siyahına boyatmıştım. Zevklerim ilginçti biliyordum. Fakat beni böylede olsa sevdiklerini biliyordum. Karanlığa doğru yürüdüm. Karanlık mezarımın beyaz nurlu ışığını açtım. Fakat manzara daha ilginç bir hal aldı. Duvarların bazı yerlerinde kan afişleri vardı. Sonuçta cinayet haberleri yapan bir gazeteciydim değil mi?, diye söylerdim soranlara. Yatağım dair her şey siyahtı burada. Zevkler ve renkler.

III

Siyah tabutumda gece düşüncelere dalarak uyuyakalmıştım. Bir vampir edasıyla tabutumda doğruldum. Kalktığımda gün çoktan kendini Nevşehir’e göstermişti. Kahvaltı hazırlamak için mutfağa gittim. Küçük mutfağımı annemin hazırlamasına izin vermiştim. Sadece bu yer için onun zevkine güvenebilirdim. Kahvaltımı hazırladım. Çay demlenirken kapıdan gazeteyi aldım. Yeni haber var mı diye baktım. Hiç bir şey yazmıyordu. Demek polis henüz bir şey bulamamıştı. Araştırmaya başlamanın zamanı gelmişti. Kahvaltımı yaptıktan sonra evden çıktım. Kendimi daha önce hiç bu kadar iyi hissetmemiştim. Zafer kazanmış edası hakimdi üzerimde… Heyecanımı bastırmak için ağzıma birkaç naneli şeker attım. Otomobilimle yolda ilerlerken telefonum çaldı:
-Efendim.
-Baran Beyle mi görüşüyorum.
-Evet, buyurun.
-Nasılsınız efendim ben polis şefi.
-İyiyim Mahir Bey. Siz nasılsınız?
-Teşekkür ederim, rahatsız etmedim ya.
-Hayır, buyurun bir şey mi oldu?
-Hayır, cinayeti araştırdığınız biliyorum. Siz dün sormadınız fakat ben kurbanın adını söylemek istiyorum. Kutlu Akar. Evet, Kutlu Akar. Biz henüz bir bilgiye ulaşamadık. Fakat sizin bizden daha iyi araştırabileceğinize inanıyorum. Gazetecisiniz sonuçta… İnsanlara daha güvenilir görünebilirsiniz.
-Peki efendim. Başka bir diyeceğiniz var mı acaba?
-Evet. Kurbandan, Kutlu’dan alınan adli tıp raporunda kan raporunda aşırı miktarda kafein bulundu ve kanında kendi dnasına ait olmayan bir dna. Bunu gördüğümde şok oldum. Bol şans diliyorum size.
-Peki, diyerek telefonu kapattım.
Yolda sessizce ilerliyordum. Polisten bilgiler aldığım için bir yandan huzurluydum fakat diğer yandan bende polis şefi gibi şoktaydım.


IV

Ürgüp.
Şövalye Peribacaları.
Karanlığın koruyucuları. Genç Kutlu’yu koruyamamıştı. Küçük kente indim cinayet yerinin çevresindeki esnafla görüştüm. İlk esnafa girdim.
-Merhaba. Kolay gelsin.
-Teşekkür ederim. Buyurun nasıl yardımcı olabilirim.
-Üç gün önce burada işlenen cinayet hakkında konuşmak istiyorum.
-Buyurun.
-Kutlu adında genç değil mi? Tanıyor muydunuz?
-Kutlu mu?
-Evet. Geçenlerde burada ölü bulunmuş. Kolunda şırınga izleri varmış.
-Evet ben bulmuştum.
-Siz mi?, şaşkınlığımı gizleyemiyordum.Adamda bana şaşkın gözlerle baktı.
-Evet yalnız siz bilgileri nereden aldınız?
-Polisten.
-O zaman polis sizi çok güzel kandırmış.
-Daha fazla şaşırtıyorsunuz beni.
-Şaşırmanıza gerek yok. Öldürülen gencin adı, “Umut İplikçi.”
-Polis tarafından kandırıldım neden şaşırmayayım.
-Size yardımcı olabilirim. Umut çok yakın arkadaşımdı.
-Peki çok minnettar kalırım. İsminiz neydi?
-Furkan Alabeyli. Siz Baran Koray değil mi? 3.Sayfa Gazetesi’nden tanıyorum.
-Evet memnun oldum.
-Son günlerde yaptığı işleri veya görüştüğü başka kişileri hatırlıyor musunuz?
-Evet. Evet. Son günlerde benim tanımadığım birkaç adamla konuşuyordu. Kim diye sorduğumda da beni terslemişti. Durumu beni şaşırtmıştı. Zaten son günlerde hiç konuşamamıştım. Hatta bu sabah o adamları birkaç gençle konuşurken daha gördüm.
-Peki öncelikle gördüğünüz yere gidelim belki birkaç ipucu bulabiliriz.
- Dükkanı çırağıma devredip geliyorum.
-İlerde bekliyorum.

V
Sessizce Ürgüp sokaklarında yürüyorduk. Sonrasında artık görev arkadaşım olmuş olan Furkan:
-Arkadaşım. Umut ölmeden önce bir not bırakmış bundan söz ettiler mi?
-Not mu? Hayır. Her dakika yeni bir sürprizle karşılaşıyorum bu işin sonu ne olacak bilmiyorum.
-Evet, yalnız sadece sonunu hatırlıyorum.
-Söyleyin lütfen.
- Ruh...
Kaybolmuş...
Yalnızlık...
Vücut mezarda kalmış ruhun peşinden, Karanlıkta. Evet aynen böyleydi.
-Gerçekten ilginç. Ne anlamda yazdı acaba.
-Hiçbir fikrim yok son günlerde çok yalnızdı belki ondan yazmış olabilir.
-Evet.
Yolda yürümeye devam ediyorduk. İlerden koşarak bir adam yanımıza geldi:
-Furkan!
-Evet ne oldu?
-Umut. Öldü değil mi?
-Evet. Bunu söylemeye mi geldin?
-Hayır. Ölmeden önce benden kahve almıştı. 10 kilo felan.
-Ne ilgisi var şimdi?, dedi Furkan. Söze karıştım:
-Bir dakika polis memuru adli tıp raporunda fazla miktarda kafeinden bahsetmişti. Çok ilgisi olabilir biz şimdi şu görüştüğü adamları veya onların konuştuğu diğer gençleri bulalım.
-Peki.
Yüz metre kadar yürükten sonra adamların bulunduğu bölgeye gelmiştik. Yanlarından ayrılan gençlerin bir tanesine sordum:
-Adamlarla ne konuşuyorsunuz?
-Sizi ilgilendirmez.
-İlgilendirir. Geçenlerde onlarla konuşan bir gencin öldüğünü duydunuz mu? Bizde sizin için bir şey yapmaya çalışıyoruz. Çabuk söyle yoksa onlar öldürmeden seni şuracıkta ben öldürürüm.
-Sakin olun tamam, diyerek konuşmaya başladı. Bu adamlardan kan ve uyuşturucu alıyoruz. Kahve almamızı da söylüyorlar. Kahve ve uyuşturucu karışımında daha etkili oluyormuş sanırsam. Kanıda kendimize enjekte içiyoruz. Öldüğümüzde kendi kanımızdaki uyuşturucu etkisini yok etmesi için. İnanılmaz ama işe yarıyor.
Şok üstüne şok geçiriyordum. Kafam çok karışmıştı. Tam bayılmak üzereyken Furkan beni tutmuştu. Beş dakika sonrasında azda olsa kendime gelmiştim. Aklımda üç kelime beynimi yemekteydi. Kan, Kahve ve Uyuşturucu.


VI

Hava kararmaya başlamıştı. Zaman nasıl akıp gitmişti bilmiyordum. Kararmaya başlayan Ürgüp sokaklarında kendime güvenerek yürüyordum. Ya da kentin koruyucu şövalyeleri peribacalarına. Uyuşturucu satan adamlar ayrılırken arkalarından seslendim:
-Bakar mısınız?
-Evet.
-Elinizde iyi enerji olduğunuzu duydum.
-Bu adı verdiğimizi nerden öğrendiniz?
-Arkadaş çevresi. Tavsiyeler. Nasıl olduğunu bilirsiniz, dedim. Bodur olan adam benden aşağıda duruyordu başını kaldırarak yüzüme baktı.
-Ne kadar, diye sordum.
-Gayet acelecisiniz.
-İhtiyacım var. Aslında parası önemli değil fakat iş icabı, dedim. Adam arkasını döndü. Şöyle buyurun derken polisin bana verdiği silahı adamın ensesine dayadım. Adam titremeye başlamıştı ve ardından oda bana sürpriz yaparak olduğu yere altına ederek bayıldı. Zafer duygularım artmıştı. Polisle yaptığım antlaşma uygun olmuştu. Hayatımın ilk ölüm olayını çözüyordum.

Olaydan bir ay sonra bir makale yayınladım. Gazetemden aldığım en yüksek maaşı aldım. Hayatımda böyle bir şansı bir kez elde edebilirdim sonuçta. Makalemi yazmak için iki gün uğraşmıştım. Yazdım, yazdım, yazdım. Evet yazdım, ilk ve sondu.



Email: Tugay Özdemir <aslan_karan@hotmail.com>
Size form mailerdan da gönderilmiş olan metin:
Eseriniz Hakkında.Buraya yazın: ÖNSÖZ
Öncelikle bu denemeyi okumaya başladığınız için teşekkür ediyorum. Yazarlık hayatımda bana destek olduğunuzu unutmayın. Deneme içinde birçok eksiklik veya fazlalık bulacaksınız. Amatör yazarlığıma verin. Hatalarımın olması beni mutlu eder. Hatasız olsam daha sıkıcı olur değil mi? Hatalarımı düzeltirken kendimi daha da geliştirebilirim bu sayede. Bu denemem diğerinden biraz daha kısa oldu olayların hızlı geliştiğini görebilirsiniz hepsini 2 saat içinde yazdığımı aklınızda bulundurarak okuyun tabi. Sözü fazla uzatmak istemiyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim. İlhamın bir anda gelmesini The Pierces-Secret şarkısına borçluyum. İyi okumalar. 

Rüzgâr tüm soğukluğuyla vücudumu kaplıyordu. Karanlık sokaklarda hiçbir canlı yaşamı yoktu. Eğer küçük bir çocuk olsam tüm gücümle ağlarım diye düşündüm. Yinede buna rağmen ıssız sokakta sakince yürüyordum. Gece tüm benliğiyle şehre çökmüştü. Böyle tam bir saat boyunca girintili çıkıntılı sokaklarda gezdim. Yorulmuyordum. Korkmuyordum. Herkesin korktuğu karanlık benim kendimi güven içimde hissetmemi sağlıyordu. Böyle bir anı bir daha bulamazdım. Saatin kaç olduğundan hiç haberim yoktu. Biraz daha gezdikten sonra tanın ağarmaya başladığını hissettim. Ölü toprağın yeniden canlanması… Güneş ışınlarının doğaya can verişi… Karanlığın yenik düşüşü… Birkaç kuş sesi duydum… İlerdeki bir fırından taze ekmek kokuları yayılıyordu. Fırına gittim kahvaltı için taze poğaçalardan aldım. Bacaklarımın ağrıdığını yeni yeni hissediyordum. Geldiğim yolu takip ettim. Fazla uzaklaşmamıştım. O anda sadece mahallenin sessiz sokaklarını rahatsız eden bir parazittim. Saat 5 sularındaydı. Eve geldiğimde kendimi hemen yatağa atmıştım.
Küçük ölüm kısa sürmüştü.
Saat 8.
Kapıdan yerel gazetemi almıştım. Hafta sonu gazetesi. Önemli bir haber yoktur diye mutfaktaki masanın üstüne koydum. Sabah fırından aldığım poğaçaları çıkardım ve kahvaltımı yapmaya başladım. Yaklaşık 10 yıldır yalnız kahvaltı yapardım. Ondan öncesi okul yıllarımda yurtta arkadaşlarımla birlikteydim. Üniversiteyi bitirdikten sonra çevremde kimse kalmamıştı. Ara sıra bu hayat sıkıcı gelse de genelde halimden gayet memnundum. Kahvaltımı bitirdim. Masamı toplarken gözüm birden gazeteye takıldı. Katlanmış bölümünde “Ölümün..” yazısı dikkatimi çekti.Gazeteyi elime aldım.Tekrar sandalyeye oturdum.Gazeteyi okumaya başladım.
“Ölümün Böylesi
18 yaşında bir genç Ürgüp’te, sokak ortasında kanlar içinde bulundu. Cesedi bulan F.A Cuma sabahı saat 9 sularında genci bulduğunu söyledi. Cesedin sağ ve sol kolunda şırınga izlerine rastlanıldı. Polis ölümü araştırmaya devam ediyor.”

Haber kısa özet olarak geçilmişti. Fakat okumak bile tüylerimi diken diken yapmaya yetmişti. Sebepsiz yere ölen genç. Fakat şırınga izlerinden bahsetmişti belki uyuşturucudan ölen serserilerden biriydi. Fakat nerden temin etmiş olabilirdi.


21 Ağustos 2006
Ağustos ayı olmasına rağmen gayet serin bir yaz günüydü. Ürgüp yolunda ilerliyordum. Devasa peribacaları bu küçük kenti koruyan dev askerleri andırıyordu. İçimde neden siz bir heyecan ve sıkıntı vardı. Bulaşmayacağım bir işe burnumu sokuyordum adeta. Meslek hayatıma atıldığım günden beridir yanımdan ayırmadığım Jemicron fotoğraf makinemi almıştım. Ürgüp’e vardığımda birkaç kişiye cinayet mahallini sorduğumda yerini kolayca buldum. Ürgüp terminaline yakın bir yerdeydi. Gitgide kalp atışım hızlanıyordu. Polisler cinayetin işlendiği bölgeyi koruma altına almışlardı. Birkaç görevliye sorular yönelttim. Aralarından uzun boylu olanı yavaş yavaş yanıma geldi:
-Sizi bir yerden hatırlar gibiyim. İsminiz?
- Baran Koray. 3.Sayfa Gazetesi’nden.
-Evet, birkaç yazınızı okumuştum. Aslında doğruyu isterseniz gelebileceğiniz tahmin etmiştim.
- Evet. Bir bilgi alabilecek miyim? , diyerek tebessümle adamın ince, beyaz yüzüne baktım.. Adam benim tebessümlü bakışıma karşılık gözlerimin içine bakarak:
-Ben Polis Şefi Mahir Kaçkın. Şöyle buyurun, dedi. Adamı takip ettim. On- on beş metre ileri gittiğimizde olay yerine varmıştık.
-Ceset şurada bulundu. Haberlerde de belki okuma imkânınız olmuştur. Şırınga izleri… Evet şırınga izleri vardı cesette, diye devam etti. Evet, biliyorum dercesine başımı salladım. Adam yüzüme bakarak devam etti:
-Sanırım biyolojik bilgiye sahip olması gerek bunu yapması için, çünkü adli tıp raporuna göre asitle yapıldığı tahmin ediliyor. Haberi okurken bir ayrıntı dikkatinizi çekmiştir. Yoksa çekmedi mi? , diyerek tekrar parlayan gözlerini gözlerimi fethedercesine bana dikti. Gözlerimi kaçırarak:
-Asit. Asitten bahsedilmemişti haberde.
-Evet, habercilere her şeyi söylemek gerekmez değil mi?
-Evet, ama dediğiniz ayrıntı nedir?
-Kanlar. Hatırladınız mı? Fakat burada hiç kan yoktu. Şaşkınlıkla: Hiç mi? , diye sordum. Polis Şefi tek kelime söyledi:
-Hiç.

II

Olanlar kafamı karıştırmıştı. Masamın üstünde duran kahveden bir yudum aldım. Üşüyordum. Bu ancak korktuğum bir durumda olurdu. Fakat içimde ne en ufak bir şüphe nede bir korku belirtisi mevcuttu. Ve telefon kulakları yırtan bir çığırtkan kuşu gibi çaldı:
-Oğlum.
-Anne. Bir şey mi oldu?
-Hayır, merak etme bir şey yok. Seni merak ettim nasılsın.
-Hım.. İyi..
-Kısa cevap vermelerin beni öldürecek.
-Hayırdır. Sık sık aramazdın.
-Evet. Gazeteden haberi okudum. Sen biliyor musun? Nevşehir’de ölen çocuk hakkında. Gazete için araştırma yapacağını düşündüm. Bu işlerle ilgilisin biliyorum. Bu yüzden merak ettim. Lütfen bunu araştırma.
-Artık çok geç.
-Biliyordum. Daha erken aramalıydım.
-Merak etme anne, diye uzattım. Sanki suçu ben işledim gibi davranıyorsun. Merak etme küçük oğlun Baran’a bir şeycikler olmayacak, diyerek gönlünü ferahlatmaya çalıştım. Annemde olsa konuşma artık sıkıcı olmuştu. Bir ara yanına uğrayacağıma söz vererek telefonu kapattım. Zaten bunu duyunca çocuğun ölümünü unutmuştu. Kahveden bir yudum daha aldım. Bir şey aklıma yeni gelmişti. Çocuğun ismi. Neden bunu polise sormamıştım. Polisten herhangi ulaşabileceğim bir numarada almamıştım. Cinayet hakkındaki bilgiler beni aptallaştırmıştı emindim. Odama baktım gayet karanlık görünüyordu. Bunun sebebi ışıksızlık değildi elbette. Geçen sene siyaha boyattığım duvarlar. Annemin karşı çıkmasına rağmen kendi evimde özgür davranmamı söyleyerek kömür siyahına boyatmıştım. Zevklerim ilginçti biliyordum. Fakat beni böylede olsa sevdiklerini biliyordum. Karanlığa doğru yürüdüm. Karanlık mezarımın beyaz nurlu ışığını açtım. Fakat manzara daha ilginç bir hal aldı. Duvarların bazı yerlerinde kan afişleri vardı. Sonuçta cinayet haberleri yapan bir gazeteciydim değil mi?, diye söylerdim soranlara. Yatağım dair her şey siyahtı burada. Zevkler ve renkler.

III

Siyah tabutumda gece düşüncelere dalarak uyuyakalmıştım. Bir vampir edasıyla tabutumda doğruldum. Kalktığımda gün çoktan kendini Nevşehir’e göstermişti. Kahvaltı hazırlamak için mutfağa gittim. Küçük mutfağımı annemin hazırlamasına izin vermiştim. Sadece bu yer için onun zevkine güvenebilirdim. Kahvaltımı hazırladım. Çay demlenirken kapıdan gazeteyi aldım. Yeni haber var mı diye baktım. Hiç bir şey yazmıyordu. Demek polis henüz bir şey bulamamıştı. Araştırmaya başlamanın zamanı gelmişti. Kahvaltımı yaptıktan sonra evden çıktım. Kendimi daha önce hiç bu kadar iyi hissetmemiştim. Zafer kazanmış edası hakimdi üzerimde… Heyecanımı bastırmak için ağzıma birkaç naneli şeker attım. Otomobilimle yolda ilerlerken telefonum çaldı:
-Efendim.
-Baran Beyle mi görüşüyorum.
-Evet, buyurun.
-Nasılsınız efendim ben polis şefi.
-İyiyim Mahir Bey. Siz nasılsınız?
-Teşekkür ederim, rahatsız etmedim ya.
-Hayır, buyurun bir şey mi oldu?
-Hayır, cinayeti araştırdığınız biliyorum. Siz dün sormadınız fakat ben kurbanın adını söylemek istiyorum. Kutlu Akar. Evet, Kutlu Akar. Biz henüz bir bilgiye ulaşamadık. Fakat sizin bizden daha iyi araştırabileceğinize inanıyorum. Gazetecisiniz sonuçta… İnsanlara daha güvenilir görünebilirsiniz.
-Peki efendim. Başka bir diyeceğiniz var mı acaba?
-Evet. Kurbandan, Kutlu’dan alınan adli tıp raporunda kan raporunda aşırı miktarda kafein bulundu ve kanında kendi dnasına ait olmayan bir dna. Bunu gördüğümde şok oldum. Bol şans diliyorum size.
-Peki, diyerek telefonu kapattım.
Yolda sessizce ilerliyordum. Polisten bilgiler aldığım için bir yandan huzurluydum fakat diğer yandan bende polis şefi gibi şoktaydım.


IV

Ürgüp.
Şövalye Peribacaları.
Karanlığın koruyucuları. Genç Kutlu’yu koruyamamıştı. Küçük kente indim cinayet yerinin çevresindeki esnafla görüştüm. İlk esnafa girdim.
-Merhaba. Kolay gelsin.
-Teşekkür ederim. Buyurun nasıl yardımcı olabilirim.
-Üç gün önce burada işlenen cinayet hakkında konuşmak istiyorum.
-Buyurun.
-Kutlu adında genç değil mi? Tanıyor muydunuz?
-Kutlu mu?
-Evet. Geçenlerde burada ölü bulunmuş. Kolunda şırınga izleri varmış.
-Evet ben bulmuştum.
-Siz mi?, şaşkınlığımı gizleyemiyordum.Adamda bana şaşkın gözlerle baktı.
-Evet yalnız siz bilgileri nereden aldınız?
-Polisten.
-O zaman polis sizi çok güzel kandırmış.
-Daha fazla şaşırtıyorsunuz beni.
-Şaşırmanıza gerek yok. Öldürülen gencin adı, “Umut İplikçi.”
-Polis tarafından kandırıldım neden şaşırmayayım.
-Size yardımcı olabilirim. Umut çok yakın arkadaşımdı.
-Peki çok minnettar kalırım. İsminiz neydi?
-Furkan Alabeyli. Siz Baran Koray değil mi? 3.Sayfa Gazetesi’nden tanıyorum.
-Evet memnun oldum.
-Son günlerde yaptığı işleri veya görüştüğü başka kişileri hatırlıyor musunuz?
-Evet. Evet. Son günlerde benim tanımadığım birkaç adamla konuşuyordu. Kim diye sorduğumda da beni terslemişti. Durumu beni şaşırtmıştı. Zaten son günlerde hiç konuşamamıştım. Hatta bu sabah o adamları birkaç gençle konuşurken daha gördüm.
-Peki öncelikle gördüğünüz yere gidelim belki birkaç ipucu bulabiliriz.
- Dükkanı çırağıma devredip geliyorum.
-İlerde bekliyorum.

V
Sessizce Ürgüp sokaklarında yürüyorduk. Sonrasında artık görev arkadaşım olmuş olan Furkan:
-Arkadaşım. Umut ölmeden önce bir not bırakmış bundan söz ettiler mi?
-Not mu? Hayır. Her dakika yeni bir sürprizle karşılaşıyorum bu işin sonu ne olacak bilmiyorum.
-Evet, yalnız sadece sonunu hatırlıyorum.
-Söyleyin lütfen.
- Ruh...
Kaybolmuş...
Yalnızlık...
Vücut mezarda kalmış ruhun peşinden, Karanlıkta. Evet aynen böyleydi.
-Gerçekten ilginç. Ne anlamda yazdı acaba.
-Hiçbir fikrim yok son günlerde çok yalnızdı belki ondan yazmış olabilir.
-Evet.
Yolda yürümeye devam ediyorduk. İlerden koşarak bir adam yanımıza geldi:
-Furkan!
-Evet ne oldu?
-Umut. Öldü değil mi?
-Evet. Bunu söylemeye mi geldin?
-Hayır. Ölmeden önce benden kahve almıştı. 10 kilo felan.
-Ne ilgisi var şimdi?, dedi Furkan. Söze karıştım:
-Bir dakika polis memuru adli tıp raporunda fazla miktarda kafeinden bahsetmişti. Çok ilgisi olabilir biz şimdi şu görüştüğü adamları veya onların konuştuğu diğer gençleri bulalım.
-Peki.
Yüz metre kadar yürükten sonra adamların bulunduğu bölgeye gelmiştik. Yanlarından ayrılan gençlerin bir tanesine sordum:
-Adamlarla ne konuşuyorsunuz?
-Sizi ilgilendirmez.
-İlgilendirir. Geçenlerde onlarla konuşan bir gencin öldüğünü duydunuz mu? Bizde sizin için bir şey yapmaya çalışıyoruz. Çabuk söyle yoksa onlar öldürmeden seni şuracıkta ben öldürürüm.
-Sakin olun tamam, diyerek konuşmaya başladı. Bu adamlardan kan ve uyuşturucu alıyoruz. Kahve almamızı da söylüyorlar. Kahve ve uyuşturucu karışımında daha etkili oluyormuş sanırsam. Kanıda kendimize enjekte içiyoruz. Öldüğümüzde kendi kanımızdaki uyuşturucu etkisini yok etmesi için. İnanılmaz ama işe yarıyor.
Şok üstüne şok geçiriyordum. Kafam çok karışmıştı. Tam bayılmak üzereyken Furkan beni tutmuştu. Beş dakika sonrasında azda olsa kendime gelmiştim. Aklımda üç kelime beynimi yemekteydi. Kan, Kahve ve Uyuşturucu.


VI

Hava kararmaya başlamıştı. Zaman nasıl akıp gitmişti bilmiyordum. Kararmaya başlayan Ürgüp sokaklarında kendime güvenerek yürüyordum. Ya da kentin koruyucu şövalyeleri peribacalarına. Uyuşturucu satan adamlar ayrılırken arkalarından seslendim:
-Bakar mısınız?
-Evet.
-Elinizde iyi enerji olduğunuzu duydum.
-Bu adı verdiğimizi nerden öğrendiniz?
-Arkadaş çevresi. Tavsiyeler. Nasıl olduğunu bilirsiniz, dedim. Bodur olan adam benden aşağıda duruyordu başını kaldırarak yüzüme baktı.
-Ne kadar, diye sordum.
-Gayet acelecisiniz.
-İhtiyacım var. Aslında parası önemli değil fakat iş icabı, dedim. Adam arkasını döndü. Şöyle buyurun derken polisin bana verdiği silahı adamın ensesine dayadım. Adam titremeye başlamıştı ve ardından oda bana sürpriz yaparak olduğu yere altına ederek bayıldı. Zafer duygularım artmıştı. Polisle yaptığım antlaşma uygun olmuştu. Hayatımın ilk ölüm olayını çözüyordum.

Olaydan bir ay sonra bir makale yayınladım. Gazetemden aldığım en yüksek maaşı aldım. Hayatımda böyle bir şansı bir kez elde edebilirdim sonuçta. Makalemi yazmak için iki gün uğraşmıştım. Yazdım, yazdım, yazdım. Evet yazdım, ilk ve sondu.




© Kan ve Kahve, Turgay Özdemir izni ile bu sitede yayınlanmaktadır.Kendi ve Sitemizin izni olmadan kopya edilemez, başka yerde yayınlanamaz. 
Yayın hakkı ©
www.okuyazciz.tr.gg 2009
Bilgi için
iletişimi kullanın






Kullanıcı adı:
Şifre:
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol